bu kelimelerin ne anlama geldiğini tabii ki biliyorum!
Olan biten her şeyden sonra bu konuları seninle konuşmak kendimle konuşmaktan daha kolay. Çünkü sen dünyada beni dinlemeyecek tek kişisin. Dürüst olmak zor, özellikle yanımda sen varken. O yüzden yanımda olmamana seviniyorum. Aramızda mesafe varken zihinlerimiz neredeyse bir olacak kadar yakınlaşıyor. Seni kendiliğinden alıp zihnimin içine sokmak bana kimliksiz zamanlarımı hatırlatıyor. Unutma, diyerek kendime hatırlatmam gerekiyor yanlış bir şey yapmadığımı. Sakin ol, diyorum, her şey senle ilgili değil. Sonra ben de kendimi bu sözlere inandırmaya karar veriyorum. Ya inanmamışsam? Demiyorum artık, inanıyorum. Gerçek göründüğü kadar basit değilse bile onu çözemeyeceğim kadar karmaşık(mış). O nedenle ben de pembe yara bantları takıyorum duvar çatlaklarına. Zaten bir anlam ifade etmiyorlar, en azından güzel gözüksünler ki ağlarken gülebileyim. Gülerken ağlamayı da başarırsam bu iş tamamdır. Ama o zaman senle konuşmayı da bırakırım çünkü ağlayabilmek için sana ihtiyacım kalmaz....