Düş
Uyan, uyan, uyan! Hiç yok gibisin. Oldun mu ki?
Yaşandı mı bu yaşadıkların? Şaka bunun neresinde, gerçek
olan hangisi?
Kafanda yaşadıklarının gerçek olmadığını nereden biliyorsun?
Gerçek olanların yaşandığını?
Hatırlamakla cezalandırılmışsın geçmişteki duygularını. Anların gözüne gelmesi o kadar kolay değilken o muhteşem zor anlarda ne hissettiğini hemen tekrar hissedebilmeyle. Acı çeken bir robot tıpkı senin gibi görünürdü. Hücrelerin bilincini oluşturduktan sonra seni canlı tutmak için mesai yapmayı bırakmış ve teslim olmuş kendi oluşturduğu şeye.
Boşluğa bakan, yorgun, hafif dolu ama yaşın akmadığı, hafif bayık ve altı çökkün gözler, sabit taş gibi bir yüz. Zaman akarken yanına almayı unutmuş seni. Üzgün görünmüyorsun, anlamsız ve saçma, bir de umutsuz görünüyorsun.
Aklından neler geçtiği asla tahmin edilemez, tahmin edilmek de istenmez. Orada, arkada her ne varsa beni de alıp götürebilir suları. Öğrenmek istemem bu yüzden, her şeyin mükemmel mesafede bulunduğu ve bu yüzden canlılığın var olabildiği bu uzay sisteminde seni anlayabilmek için aynı astronomik olasılığın tekrar gerçekleşmesi gerekirdi, o kadar şanslı hissetmiyorum kendimi. Acısını çektiğin şey her ne ise öyle manipüle etmişsin ki onu sonunda okunamayan bir diske dönmüşsün. Bir zamanlar içinde bir şeyler varmış ama artık onlara erişebilmek için çok geç kalınmış.
Herkesin kabullenmesi gereken gerçekleri onlar adına da kabullenmiş gibisin, sadece kendi gerçeklerin yetmemiş sana diğerlerinin gerçeklerini de istemişsin. Kendini kandırmadığını söylemiyorum, ne büyük bir iddia olurdu bu! Kendini kandırmadığını bilmek tanrısal bir gücü elinde bulundurmakla benzer bir şey olurdu. Ama bir şekilde sonuna öylece kucak açmışsın, bildiğin sona doğru yaklaşırken onu görmeyi reddetmiyorsun. Bir çeşit mazoşizm gibi. Diğerlerinden çok da farkı yok, belki sadece kontrol daha fazla senin elinde gibi hissettiriyor o kadar.
Kimseden bir adım önde ya da geride değilsin, onlar gibi savruluyorsun etrafa. Yüzüne bir dolu insan yapışıyor. Çarpıyorlar, günden güne eskitiyorlar seni. Düşüncelerinin asla ulaşılamayanlarıyla başın belada asıl. Onlarla nasıl başa çıkacağını bilemiyorsun işte, kontrol edemediğin öngörülemez içgörümsü düşünceler sarıyor etrafını sarmaşık gibi.
Ah bir bilsen, ah
bilebilsen... O zaman masalının ortasında sonsuz kaderinin gidişatını fark edip
sıçrayabilirdin senaryodan. Bir başkasının hayalinin ürünü olmayan,
başkalarının kararlarına bağlı olmayan bir sen aramaya çıkardın, ne yazık ki
bulamazdın onu da. Masalının farkında olan ama onu değiştiremeyen, mutsuz
sonsuzluğa giden bu karakter senden başkasına daha fazla yakışamazdı.
İfadenden, bir şey söylemek üzere ağzını her aralayışında boşluğa gideceğini
bildiğinden özgüvensiz başladığın kelimelerinden anlaşılan daha fazlası
olamazdı.
Uyanamazsın işte, tıpkı unutmadan hatırlayamayacağın gibi
uyuduğunu bilmiyorken uyanamazsın. Hiçken yok olamazsın, zamana bağlı gelişen
olayları anlatan kelimelerini zamanın yokluğunda kullanamazsın artık.
Yorumlar
Yorum Gönder