Kelimeler


"Kelimeler’’ dedi Hikmet, "Kelimeler bazı anlamlara gelmiyor.’’  Başından beri kelimelerle oynamanın onun için tehlikeli bir oyun olduğunun farkındaydı ama hiç vazgeçemedi onlarla oynamaktan. Hayatına kelimeleri yerleştirip, yerlerini değiştirerek yeni kavramlar çıkardı kendine. 

Sonunda kelimelere yenildi, onlarla uğraşmaktan yoruldu. Çünkü kelimeler gerçekten de bazı anlamlara gelmiyordu. Kelimeler bir şeyleri açıklamaya çalışıyor, ancak onların etrafında daire çizmekle yetiniyordu. İnsanı anlaşılamaz ve çaresiz kılıyordu, üstüne üstlük onları suçlu yapıyordu. Ve insan hem anlaşılamaz hem de suçlu hissettiğinde onları kullanmaktan da vazgeçiyordu. En çok da kendine karşı suçlu hissediyor, onların cazibesine kendini kaptırdığı için her seferinde aynı hayal kırıklığını yaşıyordu. Kelimelerin bazı anlamlara gelmediğini bildiği halde aynı oyunları tekrar tekrar oynuyor, yenilmeye doymuyordu. 

Hikmet, kelimelerle anlaşılamamanın, onları bu kadar güzel kullandığı halde anlaşılamamanın içinde açtığı derin yarayı kapatamadıkça var olmaktan da vazgeçmeye başladı. Başta kendini farklı benliklerine böldü, böylece tek kişi olarak almak istemediği sorumluluklardan, kendinden kaçıyordu. Kendini bile bile oyalıyor, kelimeleri ustaca kullanıyor ve içine girdiği derin bunalımdan kaçıyordu. Sonunda kelimeleri tükendi, en son söyleyecek bir şey bulamadığında kendiyleydi. Sadece yok olmak, hiç var olmamış olmak istiyordu artık. 

Kendini kendi kendine tüketti, kendi açtığı boşluğa bile bile kendini itti.

Başta insanlardan sıkılmaya başladı, sürekli kafasında kurduğu olası geleceklere koymaktan ve her seferinde hayal kırıklığına uğramaktan, içinde belli bir yere oturtup sonra sürekli yerlerini değiştirmekten yoruldu. 

"Artık sanki yaşamıyorum, yaşayan birini seyrediyorum. Daha önce bildiğim bir romanı okur gibiyim", dediğinde artık kendinden bile sıkılmıştı, işte bu bir insanın gelebileceği en son noktaydı. Kelimelerin tuzağına o kadar çok düşmüştü ki onlar onun bütün hücrelerine yayılıp onu yok etmeye yaklaşmıştı. Kafasında artık kelimeleri toparlayamıyordu. Onları o kadar fazla düşünmüştü ki onların bir önemi kalmamıştı... Bir sonuca varmadan dağılan binlerce konuşmanın acısı çöktü içine. Ölü doğduğu için, kimsenin içine işlemediği için hemen unutulan binlerce sözün ağırlığını duydu.

Hayır, kelimeler aldatıcıydı; kelimeler, bizi gerçeklerden uzaklaştıran küçük tuzaklardı.

 Bile bile bu  tuzağa düştü. başka türlüsünü yapamadı. Gerçeklerden koptuğu anda bildiği bir şey vardı; oyun oynadığını sandığı dünya gerçekten de bir oyundu; gerçek olduğunu sandığı her  şey, aslında bu dünya bile bir oyundan ibaretti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

bu kelimelerin ne anlama geldiğini tabii ki biliyorum!

Tuzak