Yalnızlık

Her seferinde yalnızlık hissiyle buluştuğumda farklı birilerinin yalnızlığına bürünürüm. Bazen sırf sevilmeyen bir özelliğinden toplum tarafından dışlanmış ve görülmeyen insanların yalnızlığını yaşarım; bazen de çıkarcı düzene karşı baş kaldırmış ama her seferinde ona yenilmiş ve içerisindeki saf sevgisini bitirmeye başlamış insanların... Her seferinde bir yanlışlık olduğunu düşünerek bozup yeniden yaptığım ama eksik bir parçası olduğunu bir türlü fark edemediğim bir puzzle gibi gelir bu bana. Her şey tamamken bile bir parça yalnızlık taşırım içimde. Içimde fazla parça olan bu yalnızlık, sanki başka bir yerden başka bir parça eksiltir bende ama bunun ne olduğunu asla bilemem, bunu kelimelere dökemem. Bu hisse öylesine alışığım ki, yokluğunda paniğe kapılırım. Sanki bir şeyleri yanlış yapıyormuşum gibi gelir, bu sefer de fazla tamammışım hissi bana içimdeki o boşluğu aratır. Eksik bir parça herhangi bir şeyi tamamlayabilir mi? Tamamlayabilirmiş demek ki. Bir yerden sonra eksikler de sende bir yer edinir, sen farkında olmadan sarmaşıklarını salıverirmiş üzerine. Gizlice içine sızar ve onu bir güven duygusuyla doldururmuş. Ne zaman ki bu boşluğun yarattığı güven hissinden çıkıp başka bir güven hissine merhaba diyecek olsan, hemen belirir ve seni oradan uzaklaştırırmış. Ve sen de "güvenmekten korktuğunu" sanarmışsın; oysa sen alışkanlıklarını terk etmekten korkarmışsın.
Anlıyorum ki bu ömürleri boyunca çok terk edilmemiş ama zaten çok da değer görmemiş ve kendiyle çevresi arasında kaldığı boşluğa düşmüş insanların yaşadığı ortak bir his. Hayatlarının cesur davranmaları gereken dönüm noktalarından dönememiş; hep bu noktada seslerini çıkarıp içinde olanı yapmaya bir türlü cesaret edememiş ve bu yüzden sürekli kendiyle kalmakla cezalandırılan bu insanların içine oturmuş bir boşluk.
Sırf doğruyu yapmak adına yaşaması gerekeni yaşamamakta ısrar edip oyunu bozan, sonra da şanssızlığından, kaderinden dem vuran, kimler bu yabancılar? İçimdeki yabancılardan biri mi bunu yapan, yoksa ben bundan mi ibaretim? Sadece sormak insanı neden birbirine dolaşmış metrelerce ipi ayıklamakla eşdeğer bir halde yoruyor? İnsanlar bu yüzden mi sormayı ve soranları sevmiyor, nerede soran biri varsa hemen kaçıyorlar ondan? Yoksa ben de kaçıyor muyum içimdeki soru soran bu bütün yabancılardan? Bu yüzden mi yalnız kalıyorum günün sonunda, kaçmaktan ve korkmaktan? Peki insan ne zaman bıkar cevabı olmayan ve sürekli görmezden gelmek zorunda kaldığı sorulardan? En başa dönmeli, belki de ben yalnız kalmak ve böylece sormaya devam etmek istiyorum. Ben dolaştırıyorum bu ipleri birbirine ve ortaya  çıkardıkları kaostan besleniyorum böylece. Kendimi bu girdabın içinde kaybetmeyi seviyorum, belki de kendine has olan ve yerini hiçbir şeyin dolduramadığı bu yalnızlığı seviyorum ben. Sonra yalnızlık olduğunu sandığım bu hissin beklentilerimin bir ürünü olabileceğini fark ediyorum bir anda, okuduğum bir kitaptan dökülen bu sözlerle karşılaştığımda.
"Doğru masal olmadığı gibi doğru yer, doğru zaman, doğru kişi diye de bir şey yoktur. Var oluş, hepten bir yanlışlıktır belki de."

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kelimeler

bu kelimelerin ne anlama geldiğini tabii ki biliyorum!

Tuzak